top of page

Başlarken

Güncelleme tarihi: 6 Eki 2023

İletişim fakültesinin koca sınıfında yanıma düşen ve aylarca bu ne ayak diye beni düşündüren Dadaşa, ölmez bu hareket ölmez bu davanın melodilerini söyleyip usta bir örümcek usulü beni ağına düşüren bilge insana, Kürşad sen misin deyip beni kenara çeken fırtınadan daha kuvvetli Karadeniz evladına, hücum marşını bağıra bağıra çekinmeden söyleyen delikanlı kardeşim Görkeme (mekanı cennet olsun inşallah) Gül diyarının yakışıklı delikanlısına, daha sonra bu aileye katılan bizden bir dönem ve daha sonra iletişim fakültesine giren ve SEZİyorum ailesinin bireyi olan herkese selamlar.

Kahvemi yudumlarken ne yazayım diye düşünürken, dünyada petrolden sonra en çok ticaret alanı olan kahve aklıma geliyor. Hem yudumlayıp hem de yazmaya başlıyorum.


Hazırsanız başlayalım.

Kimilerine göre Hz. Süleyman’ın ilk defa yapıp hastalara içirdiği kimilerine göre Habeşistan’lı bir çoban olan Kaldi’nin keşfettiği, rivayetleri bol olan ve dünyayı kendine müdavim eden sihirli içecek olan kahveyi, dünyaya yayan ve bu derecede popüler olmasını sağlayan bir milletin evladı olmaktan gurur duyuyorum . Zira kafamı çevirip sağa baksam sola baksam her zaman Yüce milletimizin dünyaya ve insanlığa kazandırdığı birçok şey beni karşılıyor.


Çok fazla ötelere gitmeden kestirmeden yazımı Osmanlı dönemine bağlayıp, oradan günümüze kısa bir zaman tünelinden bu kahve denilen gizemli sırrın alameti farikalarına biraz değineceğim.


Yavuz döneminde Yemen valisi Özdemir Paşa’nın saraya soktuğu kahve, sarayda makam sahibi olmuş; kahveden sorumlu kadrolu kahvecibaşlarımız, başta padişahlar olmak üzere hareme hizmet vermişlerdir. Ağzı sıkı, eli maharetli olan kahvecibaşı, o dönem birçok toplantının da gayriresmi katılımcısı olmuştur.


Tarih 1550'leri gösterdiğinde Yemen ellerinden iki Arap girişimci İstanbul’da ilk kahvehaneyi kurmuşlar (O dönemde Ümit Özdağ'ın dip dedelerinin bu Arapları Antep’e kadar kovalayıp kaçırdığı rivayet edilir bende rivayetlerin yalancısıyım) ve normal halkta bu kahvehanelerde oturup kahve içip sohbet yapmışlar hatta o dönemin içerisinde aydın halk kitlesi kahvehaneleri adeta üstü açık üniversitelere çevirmişlerdir. Bu yüzden dönem dönem kahvehaneler iktidar sahipleri tarafından yasaklanmıştır.


Tabi Osmanlı’yı takip eden Venedikli tüccarlar 1615 li yıllarda İtalya ya kahveyi taşıyıp espresso denilen çakma Türk kahvesini bulsalar da o dönemde Avrupa’ya kahveyi yayamamışlardır. Çakma ürünü yapılan ilk madde olarak kahve yine milletimiz tarafından dünyaya hediye edilmiştir. (Kapalıçarşı'daki çakmacıların bu Venedikli tacirlerin torunları olduğu rivayet edilir. )


Türkün mehteri Viyana kapılarında inlerken içerde tir tir titreyen bilimum Avrupa ahalisi Osmanlı’nın kuşatmayı kaldırması ile rahat nefes almış ve Osmanlı askerlerinin gerilerinde bıraktıkları yeşil kahve tohumlarını bulduklarında şaşırıp bu nedir diye papazlara kadar danışmışlar ve araştırmaları neticesinde kahveyle tam anlamıyla tanışmışlardır. Polonyalı bir girişimci mevzuya el atıp hemen bir kahvehane ile Starbucks'ın temellerini atmaya başlamış Almanya, Fransa ve İngiltere bu yeni siyahinin müdavimi oluvermişler.


Koskoca Oxford üniversitesi kahve kulübü kurmuş Londra’da ilk kahvehane Angel açılmıştır. Alın size yeni bir kahve markası için güzel bir isim. (Tarihi Angel kahvesi 1700'lerden bu yana) Bu arada İngiltere’ye kahveyi tanıtan da yine bir Türk’tür. (İsmi hakkında çeşitli rivayetler vardır en güçlüsü Şebinkarahisar-i Asım Efendidir.) Londra’da o dönem içerisinde topu topu 200 bin nüfus varken şehirde yaklaşık 2 bin kahvehane olduğu söylenir. Kahvehanelere giriş ücreti 1 penny olduğundan dolayı “1 penny üniversitesi” adı verilen kafeler Londra’nın her tarafını çoktan kaplamıştır. Sanatçılar, yazarlar, politikacılar sizin anlayacağınız kallavi kim varsa bu kafelerde piyasaya yapmışlar ve fikir alışverişinde bulunmuşlardır. Avrupa da Mozart, Beethoven ve bilimum aydın bu kahvelerde zaman geçirmişlerdir. Kim bilir Mozart'a Türk marşını yazdıran kuvvet içtiği okkalı kahveler bile olabilir .


Ah Hollanda ah. Her ticari olayda karşımıza dikilen Avrupa’nın minik ülkesi. Bizimkilerin Antalya portakallarını Hollanda ile özdeşleştirip sıka sıka heba ettikleri can sıkıntısı ülke.


Her neyse kahve ticaretine bu dönemde Hollanda el atar ve bu sömürgeci Hollandalılar kahveyi Endonezya ya taşırlar. Fransa kralına bu Endonezya kahvelerinden hediye ederler ve Fransızlar da olaya dahil olur. (İnşallah içsin, denesin diye hediye ettikleri kahve Luwak Kahvesidir)


Dikkat edin çarşı karışıyor. Tam o sırada genç delikanlı Amerika o zaman henüz sakalı bitmemiş bir devlettir ve onlarda kahve pazarına dahil olurlar. Fransa kralı hediye aldığı ağacı hızlı biçimde çoğaltır ve yarım milyon kök kahve fidesine sahip olur.


Amerika ise iç sıkıntılar tavan yapmış kahrolsun İngiltere diye bağıran genç yaşlı binlerce kovboy ve vahşi batının delikanlıları 16 Aralık 1773 yılında kahvenin tarihine bir dönüm noktası yaşatmışlardır. Çaya getirilen vergilere karşı ayaklanma başlatmışlar, bu olayın sonucunda 3 gemi dolusu kahveyi Boston Limanı’na döküp mundar etmişlerdir. (Çaya kızıp kahve dökmek eylemi tarihte yapılan portakal sıkma eylemlerinin ilki olabilir ve bu eylemi yapanlar Antalya'dan Amerika'ya gittikleri rivayet edilir). Yapılan bu eylemler tarihe Boston çay partisi olarak geçmiştir. (Alın size liberal bir parti ismi. Parti kuracaksanız tarihe atıf yapıp CHP’den bile köklüyüz diyebilirsiniz.)


Amerika’nın bağımsızlığını kazanmasındaki en önemli olaylardan biri olan bu olayın ardından kahve, Amerika’da da ün kazanmıştır ve günümüzdeki Amerikan kahvesi o dönemde doğmuştur. Amerika kahvedeki geleceği görmüş ve milli içecek olarak kahveyi ilan etmiştir. George Washington, "bugünden tezi yok barda, pubda, nightclubta kahve içile!" diyerek fitili ateşlemiştir.

Allah'tan Amerikalılara milli içeceğimiz ayranı tattıran olmamış, elimizde o kalmış buna da şükür diyorum. (Alın size bir fikir daha ayranlı kahve. Olmaz olmaz demeyin bakarsınız tutar. Kediye kahveyi yedirip onu dışkısıyla attırıp tekrar millete Luwak kahvesi diye iki katına satan bu sistemde ayranlı kahve neden olmasın.)


Avrupa ile girilen ticaret savaşlarında kahveyi gemilere yükleyen Amerikalılar Avrupa’nın ekonomisini altüst etmiş kahve savaşlarında Avrupa ekonomisi büyük zarar almıştır. Özellikle ucuz ve kaliteli kahvenin Avrupa pazarını sarmasıyla kahveye yatırım yapan Avrupalı tüccarın malı para etmemiş Avrupa da ekonomik kriz başlamıştır. Ekonomik krizin neticesinde Avrupa da enflasyon baş göstermiştir. Şu anki bilinen ticari hacmi 200 milyar dolar olan kahvenin ticareti ise her zamanki gibi genel olarak Amerikan şirketlerinin elindendir.

Hasılı velkelam Yemenden çıkan Osmanlı tarafından dünyaya tanıtılan Avrupa tarafından kabullenen ve Amerika tarafından adeta petrolle eş değer verilerek ticareti yapılan kahvenin dönemsel gelişimini sizlere aktarmaya çalıştım.


Türk gibi başlayıp İngiliz gibi bitirmek denilen o kinayeli sözü yine Kahve vakasında yaşadığımızı görebiliyoruz. Bulup geliştirip yine başkasına kaptırıyoruz. Dünyanın petrolden sonraki en büyük ürünü ellerimizden adeta kayıp gitmiş ve pazarda var olan Starbucks vb Amerikan kahve dükkanları bizim buluşumuzu bize üstüne isminizi de yazarak geri satmayı başarmıştır. Aslında çok geniş bir konu olduğu için kısaca yazmaya çalıştım umarım sıkılmamışsınızdır. Bol köpüklü bir Türk kahvesi eşliğinde keyifli günler dilerim Bir sonraki yazıma kadar hoşçakalın.


Comentarios


bottom of page