top of page

Dizgi ve Tipografi Tarihi – 1

Güncelleme tarihi: 6 Eki 2023

Dizgi-tipografi- (typography-typesetting) bilimi/sanatı (Typographical Art / Science of Typography) insanlığın son 600 yılına damgasını vurmuş bir çalışma alanıdır. Batı tipografisi, 1450’li yıllarda Almanya’da Guttenberg’in çalışmaları ile ortaya çıkmış, Aydınlanma, Reform, Sanayi Devrimi, Bilimsel Devrim ve Sanayi Devrimi’nin önünü açmıştır. Kitapların eksiksiz, doğru ve hızlı bir biçimde çoğaltılmasını sağlayan tipografi-matbaa teknolojisi, insanlık ailesinin son 600 yıldaki bilimsel ve teknolojik başarılarının temel anahtarıdır. Yeni fikirlerin, keşfedilen yeni kıtalar hakkındaki haberlerin, yeni icat ve ürünler hakkındaki bilgilerin gezegen çapında hızla yayılmasını sağlayan tipografi tekniği ile dünya yeni bir zamana adım atmıştır.

Tipografi, herşeyden önce yazı sanatıdır. Bildiğimiz anlamda yazı sistemi, günümüzden yaklaşık 5500 yıl önce Mezopotamya’da Sümerler tarafından icat edilmiştir. Sümer tapınaklarında toplanan tahılların kaydını tutmak amacıyla ortaya çıkan yazı evrim geçirerek şimdiki yazı sistemlerinin temelini oluşturmuştur. Çivi yazısı adı verilen yazı sistemi ile öncelikle Sümer tapınaklarında depolanan tahılların kayıtları ve muhasebe işlemleri tutulmuştur. Yandaki fotoğrafta Sümerler döneminden kalan bir kil tablet örneği görülmektedir. Cunieform adı verilen bu yazı biçimi stylus adı verilen ve kaleme benzeyen, ucu keskin ve sert bir çubukla kil tabletler üzerine yazılıyor, ve tab- letler fırınlanarak pişiriliyordu. Pişirilen tabletler binlerce yıl boyunca sağlam biçimde kalarak, günümüze ulaşmıştır. Ankara Ulus semtinde yer alan “Anadolu Medeniyetler Müzesi”nde bu kil tabletlerden örnekler görülebilir. Mezopotamya’dan yayılan çivi yazısı dönemin imparatorluklarının temel ya- zısı olarak kabul edilmiştir. Bin yıllar boyunca Ortadoğu imparatorluklarının kayıtları Sümer çivi yazısı ile tutulmuştur. Önceleri yalnızca Sümer dili ile yazılan çivi yazısı, Hitit, Babil, Akad vb. imparatorlukların dillerine uyarlanmıştır.


Eski Mısır İmparatorluğu'nda (MÖ 3100 - MÖ 332) Papirüs'ün icadı tipografi sanatının tarihinde yeni bir aşamayı başlatmıştır. Mısır'a has (endemik) bir bitki olan papirüs, yeni bir yazı malzemesine kaynaklık etmiştir. Papirüs bitkisinin özü çıkarıldıktan sonra, bitki gövdesi tabakalar halinde kesiliyor ve elde edilen tabakalar perdahlanarak günümüzdeki kağıdın formuna benzeyen bir yazı malzemesi elde ediliyordu. Papirüs, kitabın evriminde ikinci aşamayı temsil eder. Uzun rulolar, tomarlar halinde kullanılan Papirüs, kitabın yeni bir form olarak ortaya çıkmasını da sağlamıştır. Birbirine bağlanan papirüs demetleri yapıştırıyor ve bir çubuğa sarılıyordu.

Böylece bir kitap elde edilmiş oluyordu. MÖ 2. yüzyıla kadar "Papirüs ve tomar" kitabın temel biçimini oluşturmuştu. Antik Çağ'ın en ünlü kütüphanesi olan İskenderiye Kütüphanesi'nde bulunan tüm kitaplar papirüs tomarları halinde saklanıyordu. Antik Dünya'nın tüm entelektüel faaliyetleri papirüse dayanması, Mısır'a hatırı sayılır bir servet kazandırmıştır. Papirüsün Mısır'a has bir bitki olması, yazı faaliyetleri üzerinde Mısır'ın bir tekel konumuna ulaşmasını sağlamıştır. Pahalı ve ithal bir ürün olan papirüse alternatifler aranmıştır. MÖ 2. yüzyılda Mısır Devletinin papirüsün Mısır dışına çıkarılmasını yasaklaması ile bu faaliyetlere hız verilmiştir.


Günümüz İzmir - Bergama'sında başkenti (Pergamon) kurulmuş olan “Bergama Kırallığı” döneminin en entelektüel devleti olarak tanımlanabilir. MÖ 3. ve 2. yüzyıllarda Pergamon’da Attalos Hanedanı imparatorluğa hakimdi. 200.000 kadar papirüs tomar kitaba sahip bulunan Bergama Kütüphanesi’nin ünü tüm Antik Dünya’ya yayılmıştı. İskenderiye Kütüphanesi ile ünlü Mısır’da Ptolemaios hanedanı hüküm sürüyordu. Kısa sürede Mısır ile Bergama Krallıkları arasında kütüphane rekabeti başladı. Mısır Kralı Epiphanes (MÖ 205-182), Bergama Kütüphanesi’ndeki kitap sayısının, İskenderiye Kütüphanesi’ndeki kitap sayısını geçeceğinden endişe ederek papirüsün Mısır dışına çıkarılmasını yasakladı. Bu yaptırım üzerine Bergama Kralı II. Eumenes papirüs yerine geçecek bir yazı malzemesinin bulunması için tüm Anadolu bilginlerine haber yolladı. Dönemin bilginlerinden Irodikles ile Krates, oğlak derisinden hazırladıkları yazı tabakasını krala sundular. İncelemeler sonucu Papirüsten daha kullanışlı ve dayanıklı olduğu görülen bu yazı malzemesi Bergama Krallığınca hemen kabul gördü. “Bergama (Pergamon) Kâğıdı” adı verilen bu malzeme “Parşömen” olarak tanındı. Parşömenin kullanılması, Bergama Kütüphanesi’nin daha da gelişmesini sağladı. Kitap sayısı hızla arttı. Bergama Krallığı, parşömen sayesinde bilim ve sanatlar alanında istediği gelişmeyi sağlamış ve İskenderiye’yi geçmişti. Kral II. Eumenes, kütüphanenin daha da gelişmesi için yeni bir kitap politikasını uygulamaya koymuştu. Bergama Krallığı limanlarına gelen her gemi tepeden tırnağa aranıyor, bulunan kitaplara derhal el konulup, kütüphaneye getiriliyor, bu kitaplar kütüphanede bulunmayan bir kitapsa, derhal yazılarak çoğaltılıyordu. Nüsha çoğaltımı tamamlandıktan sonra, kitaplar yeniden sahiplerine iade ediliyordu. Kral, bir çok kitabı da parayla ülke dışından satın almıştı.

Parşömen, yeni bir devrime yol açtı. Parşömenin kare, ya da dikdörtgen tabakalar halinde kesilmesi, parşömenden daha dayanıklı olması gibi avantaj- lar kitabın biçimini de değiştirdi. Bir çubuk etrafına tomar biçiminde sarmak yerine, sayfalar eşit biçimde katlanarak kesildi ve her biri 16 sayfa olacak şekilde iplikle dikilmiş formalar haline getirildi. Her bir 16’lık forma, iki sert kapak arasına konularak birleştirildi ve günümüzde de kullandığımız kitap biçimi olan “Codex - Kodeks” biçimi ortaya çıktı. MS 2 - 4. yüzyıllar arasında kodeks biçimi, parşömen tomarların yerini aldı.


Batı Tipografisinin Oluşumu

Batı tipografisinin oluşumunu “Fenike Alfabesi”nden başlatabiliriz. Gerek Sümer kökenli çivi yazısı, gerekse Antik Mısır yazısı (Hiyeroglif) (ve de Çin yazısı) ideogram yazı sistemine dayanır. Bu yazı sistem- lerinde her bir şekil bir kavramı karşılar. Her bir simgenin anlam değeri vardır. Modern yazı sistemleri (alfabe) ise ses temeline göre kurgulanır. Her bir simgenin o dildeki ses birimine ilişkin bir değeri vardır. Anlam değerine dayanan yazı sistemlerinde her bir kelime için bir ime ihtiyaç duyulur. Okuyucu bir metni okuyabilmek için tüm ideogramlara hakim olmalıdır. Örneğin Çince bir günlük gazeteyi okuyabilmek için 4.000 ideogramın bilinmesi/ezberlenmesi gerekir. Ses temelli yazı sistemlerinde ise çok daha az simgeyi öğrenerek (Örneğin Türkçe için 29 harf) dilediğince metin okunabilir.


Fenikeliler (MÖ 2500 - MÖ 539) bugünkü Lübnan - Suriye ve Türkiye kıyılarında ticaret ve kolonilere dayanan bir deniz imparatorluğu kurdular. Gemi ticaret filoları tüm Akdeniz kıyılarında varlık gösterdi. Dillerini yazmak için kullandıkları yazı sistemi, dünya tarihinde yeni bir aşamayı müjdeliyordu. Fenikeliler her bir kavrama bir imge vermek yerine, ekonomik bir biçimde dillerindeki temel sesleri tespit edip, her ses değerine bir simge atayarak 22 harfli Fenike Alfabesi’ni icad ettiler. Bu devrimsel bir gelişmeydi. Fenike yazı sistemi, Yunan, Latin, İbrani ve Arap yazı sistemlerinin temelini oluşturdu. Bu devrimsel bir gelişmeydi. Fenike yazı sistemi, Yunan, Latin, İbrani ve Arap yazı sistemlerinin temelini oluşturdu. Wikipedia’dan alınmış aşağıdaki tabloda, en sol sütunda Fenike Alfabesi ve sağ sütünlarda kaynaklık ettiği yazı sistemlerindeki karşılık simge değerleri görülmektedir:


Antik Yunanlar (Grekler) Grek Alfabesi’ni MÖ 800 civarında Fenike Alfabesi’nden türettiler. MÖ 6. ile 3. yüzyıllar arasında antik çağ filozofları Antik Yunanca’nın dünyaca ünlü felsefe eserlerini bu alfabe ile verdiler. Ege havzasında ve Akdeniz çanağında Yunanca ortak bir bilim, edebiyat ve sanat dili olarak öne çıktı. Grek alfabesi Eski Dünya’nın başlıca alfabesi olarak Antik Çağ’a damgasını vurdu.



Latin Alfabesi günümüz İtalya’sında egemenlik kurmuş olan Etrüsk’lerin alfabesinden türemiştir. Etrüsk alfabesine ilişkin en eski metinler MÖ 650’li yıllara dayanmaktadır. İtalik Yarımadasında Etrüsklerle komşu olan Sabin/Latin kabileleri Roma merkezli bir siyasi yapı (Roma Krallığı) çerçevesinde örgütlenmişler ve Etrüsk yazısını kendi dillerine adapte etmişlerdir. Aşağıdaki tabloda Etrüsk -> Latin evrimi görülmektedir:


Romalılar önce İtalyan Yarımadası’nda önce küçük bir krallık olarak ortaya çıktılar. Günümüz Tunus’unda egemenlik kurmuş olan “Kartacalılar” ile yaptıkları savaşları kazanarak, Kartacalıları tarih sahnesinden sildiler.


(Roma İmparatorluğu’nun en geniş sınırları - MS 117)


Önce Orta Akdeniz’e, ardından Batı ve Doğu Akdeniz’e egemen oldular. Tüm Akdeniz’e egemen olan Roma, krallıktan cumhuriyete, ardından imparatorluğa evrildi. En geniş sınırlarına imparatorluk döneminde ulaşan Roma, kuzey batıda İskoçya’dan, en doğuda Hazar Denizi’ne kadar devasa bir alan üzerinde egemenliğini pe- kiştirdi. “Latince ve Latin Alfabesi”, imparatorluk topraklarında tüm anıtsal yapılara yazıldı. O dönemde Latin alfabesi şu anda “büyük harfler - capitals” olarak tanımladığımız harf karakterleri ile yazılıyordu.



Kavimler Göçü’nün (MS 375) oluşturduğu etkilere dayanamayan imparatorluk önce Batı ve Doğu olarak ikiye bölündü (MS 395), Batı Roma İmparatorluğu Gotlar tarafından yıkıldı (MS 476). Doğu Roma’nın siyasi egemenliği 1453’e kadar devam etti. Bu süreçte Avrupa Hristiyanlaşmaya başladı. Kiliseler kıta geneline yayıldı. Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile yazı ve entelektüel faaliyetler kilise çerçevesinde korundu. Bu dönemde kodeks biçimi yaygınlaştı ve “Roman Unicial Hand” adı verilen Latin el yazısı biçimi ortaya çıktı.

Comentários


bottom of page