top of page

Dünden Bugüne Türk Milliyetçiliği -1 (1908-1950)

Güncelleme tarihi: 6 Eki 2023

14 Mayıs 2023 seçimlerinde terör örgütlerine sırtlarını dayayan partiler oy kaybederken, milliyetçi partiler güçlendi. MHP ve İYİ Parti, milletvekili seçimlerinde toplam yüzde 20 oy alarak parlamentoda 94 sandalye kazandı. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun temelini attığı BBP ve Ümit Özdağ’ın ZP’si de toplam yüzde 3,2 oy aldı ne var ki parlamentoda sandalye elde edemedi. Ata İttifakı’nın adayı eski MHP’li Sinan Oğan, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine mührünü vurdu. İlk turda yüzde 5.2 oy oranıyla öne çıkan Oğan, ikinci turda da kaderi belirleyen isim oldu.

Seçimlerde milliyetçi partilerin güvenli liman olarak görüldüğü anlaşıldı. Bu partilerin ülkenin birliği ve bütünlüğünün teminatı olarak algılandığı ortaya çıktı. Hem bölücüleri hem darbecileri hem de yiyicileri hüsrana uğratan 14 ve 28 Mayıs seçimleri milliyetçilik akımının ne olduğu, hangi mefhumları ya da ilkeleri bünyesinde barındırdığını tekrar ele almayı gerekli kıldı. Bu nedenle SEZİyorum’da yeni bir yazı kaleme alarak Türkiye’de milliyetçiliğin temellerini, hususiyetlerini incelemeye başlayalım.


Milliyetçilik, belirli bir milletin bağımsızlığı ile egemenliğini kazanması ve bunu sürdürmesini amaçlayan fikir akımı olarak tanımlanmaktadır. Ancak akımın, bu tanımın ötesinde anlamlar ihtiva ettiği aşikârdır. Bunun için milliyetçiliğin Anadolu’ya girişi ve burada kalıcı hale gelişinden söz edilmelidir.


ONUR DUYULAN KAVRAM

Milliyetçilik, Osmanlı döneminde Türkçülük mefhumuyla var olmuştur. Türkçülük, Anadolu’da hem ilmi hem siyasi hem de edebi alanda egemen bir fikir akımı haline gelmiştir. İlk etapta Türkçülük kendini dil, edebiyat ve tarih çalışmalarında hissettirmiştir. Bu çalışmaların ardından II. Abdülhamit döneminde Türk kavramı, ırkî ve lisanî manada onur duyulan bir mefhum konumunu almıştır. II. Abdülhamit döneminde Türk tarihinden bölümler gün yüzüne çıkarılmıştır. Türk tarih görüşü zaman ve mekân itibarıyla genişlik kazanmaya başlamıştır. Böylece Türk dilinin ve kültürünün geniş bir alanda aktif olduğu müşahede edilmiştir.


Osmanlı dışında Türkçe konuşan Müslümanlar millettaş olarak addedilmiştir. Anadolu, vatan olarak kabul edilmiştir. Milliyetçiliğin temeli olarak da Türk dil ve kültürünü ön plana taşıma gereksinimi artmıştır.

GÖREV ZİYA GÖKALP’E VERİLDİ

Türkçülük, Türk milliyetçliğine II. Meşrutiyet’in ilanının ardından İttihat ve Terakki’yle evrilmiştir. Bu dönemde Türkçülerce Osmanlı halkına bir ‘Yeni Hayat’ vaat edilmiştir. Burada Türk milliyetçiliği fikrine dayanılmıştır. Türklere her şeyden evvel milli şuur aşılanmaya çalışılmıştır. Osmanlı döneminde Türkçülük akımıyla devleti ayakta tutmak hedeflenmiştir. Türkleri milletleştirmek amaçlanmıştır. Türkçülüğün teorik temellerini atma görevi Ziya Gökalp ve ekibine verilmiştir. Bu ekip tarafından ‘Yeni Hayat’ adlı doktrinle Türkçülüğün sosyal siyasal ve ekonomik yönleri belirlenmiştir.


Ne var ki Türkçülük dar bir anlamda tutulmamıştır. Bu ilkeye dayanılarak ülke dışı Türklerle birleşme ve ‘Turan’ adlı ülkeye hayat verme gayesi güdülmüştür. Böylelikle Türkçülük, Turancılığa dönüştürülmüştür. Ancak Turancılık fikri de Birinci Cihan Harbi’yle ortadan kalkmıştır.


Osmanlı’nın yıkılışının ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuyla Pan-İslamizm ve Pan-Türkizm gibi akımlar kaale alınmamıştır. Yeni ülkenin hudutları Misak-ı Milli’yle belirlenmiştir. Bu hudutlarda bir devlet inşa etmeye odaklanılmıştır. Milliyetçilik de bu devletin temel ilkelerinden biri olarak tayin edilmiştir. Ancak zaman içerisinde milliyetçiliğin farklı aydınlar ve gruplar tarafından telifleri yapılmaya başlamıştır. Başta millet tanımı olmak üzere laiklik, etnisite, irredenta ve vatan mefhumları üzerinde farklılıklar belirmiştir. Böylece çeşitli milliyetçilik akımları oluşmuştur.

İŞTE ATATÜRK’ÜN GÖRÜŞLERİ

Bu akımlarda etnik ve kültürel temele dayanan Alman milliyetçiliğinden ve kader birliğini esas alan Fransız milliyetçiliğinden faydalanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk döneminde daha çok etnik köken ve din gibi unsurların geri planda tutulduğu Fransız milliyetçiliği benimsenmiştir. Buna Atatürk’ün görüşleri de işaret etmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletinin doğuşunda rol oynayan faktörleri şöyle maddelemiştir:

  • Siyasal varlıkta birlik,

  • Dil birliği,

  • Yurt birliği,

  • Irk ve köken birliği,

  • Tarihi yakınlık,

  • Ahlaki yakınlık.

Atatürk’ün millet olmada ilk aradığı şart üniter devlettir. “Siyasal varlıkta birlik”le bunu vurgulamıştır. Dil birliğine yine aynı şekilde önem vermiştir. Ancak Türk milletinin doğuşunda rol oynayan faktörlerden biri olduğunu iddia etse de ırk ve köken birliğini pek dikkate almamıştır. Irkî ölçütlere değinmemiştir.


1927 Yılında bastırılan Bozkurtlu 5 Türk Lirası
1927 Yılında bastırılan Bozkurtlu 5 Türk Lirası


Atatürk’ün ölümünün ardından milliyetçiliğe farklı anlamlar yüklenmiştir. Jakoben eğilimli yorumlar yapılmıştır. Etnisiteye verilen önem arttırılmış ve laiklikten çok bir pozitivizm vurgulanmıştır. Bu anlamda en önemli örnek CHP Genel Sekreteri Recep Peker’dir. Peker’e göre toplumun tek etnik kökeni Türklüktür. Yine Peker’e göre Türk kanı saftır, yücedir. Burada toplumu bir ırkla tanımlama, tek tipleştirme eğilimi vardır. Ki Peker’in bu eğilimi tepki çekmiştir. Dönemin önemli aktörlerinden Mahmut Esat Bozkurt da laikliğin ve milliyetçiliğin bir arada ele alınmasını önermiştir. İslâm dininin geriliğin nedeni olduğunu iddia etmiştir. CHP içinde taraftar bulan bu anlayışa 1949’da Türk Ocaklarını yeniden açan Hamdullah Suphi Tanrıöver karşı çıkmıştır. Yeniden kurulan Türk Ocaklarında “Din milletlerin en eski en devamlı müessesidir. Esarete uğramış milletlerin müdafaa siperidir” anlayışı hâkim olmuştur.


MEKÂN DA MÜHİM

Türkiye Cumhuriyeti’nde teritoryal milliyetçilik anlayışı da görülmüştür. Bu anlayış Memleketçilik, Anadoluculuk ya da Türkiyecilik gibi isimlerle anılmıştır. Teritoryal milliyetçilikle hudutlar dâhilinde bulunan halka millet olma vasfı yüklenmiştir. Anadolu esas alınmış ve iki aşamadan geçmiştir. İlk Anadoluculuk akımı 1920’lerde Mükrimin Halil Yınanç ve onun çıkardığı dergi etrafında toplananlardan teşekkül eder. Ki bu akım ülkeye, topluma yayılmamıştır. 1930’larda ise Anadolu imgesi, Türk milliyetçiliğinin yeniden merkezine oturtulmaya çalışılmıştır. Remzi Oğuz Arık’ın önderliğinde yeniden Anadoluculuk akımı gündeme gelmiştir.


Muhafazakâr milliyetçilikle ise yeni bir dönem açılmıştır. İslâm ile milliyetçilik bir arada formüle edilmiştir. Burada iki koldan gidilmiştir. İlk olarak Anadoluculukla paralel ilerlenmiştir. İkinci olarak Türkçülük akımına dönülmüştür.


Muhafazakâr milliyetçiliğin ilk izlerine Memleketçilik hareketinde de önemli rolü bulunan Şemseddin Günaltay ve Nurettin Topçu’da rastlanmıştır.


Günaltay, İslâmcı bir dergi olan Sebilürreşad’ta yazmasına ve medresede profesör olmasına rağmen ileri bir Türkçüdür. Günaltay, Anadolu’da millî şuurun uyandırılmasıyla ilerlemenin temin edileceğini iddia eder. Onun din vurgusu da burada devreye girmektedir. Günaltay’a göre topluma iyi bir din ve tarih eğitimi verilmelidir. Hem İslâm hem de Türk kültürü anlatılmalıdır. Günaltay, Türk-İslâm sentezinden yanadır.


Muhafazakâr milliyetçiliğin doğuşuna Nurettin Topçu da katkıda bulunmuştur. 1925’te kapatılan Sebilürreşad’ı takiben yayın hayatına giren Büyük Doğu’nun öncülü Hareket’i çıkaran isimdir. Türk-İslâm sentezinin politize olmasında da Günaltay’dan daha önemli rol oynar. Topçu, fikirleri ve yapıtlarıyla muhafazakâr aydınlar için çekim alanı olmuştur. Topçu, millet ve milliyetçilik kavramlarını birbirinden ayrı olarak ele alır. Ona göre millet bir realite iken milliyetçilik bir idealdir. Milliyetçilik, millî varlığın imanın gereklerine uygun olarak tarihin her döneminde yenilenmesine imkân tanıyan güçtür.


HEDEF TÜRK-İSLÂM SENTEZİ

Muhafazakâr milliyetçiliğin ilerlemesinde Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu dergisi ile Osman Zeki Yüksel’in Serdengeçti dergisinin payı büyüktür. Muhafazakâr milliyetçiliğin ne anlama geldiği ve ne şekilde algılandığının en net ifadesi Serdengeçti’de görülmektedir. Serdengeçti, Türkçü yayınlar ile muhafazakâr milliyetçiliğin lokomotifi olan Büyük Doğu dergisinin bir bileşimi mahiyetindedir. Derginin en mühim yönü de milliyetçileri bir araya getirmek için ortaya koyduğu gayrettir. Nitekim Nihal Atsız, Cevat Rıfat Atilhan gibi isimlerle Necip Fazıl Kısakürek bu dergide yazar. Dergi milliyetçilik anlayışını “Allah’tan başka kimseden korkmuyoruz. Bizler münkir değiliz. Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız” diye aktarır.


Serdengeçti’nin bu anlayışı muhafazakâr milliyetçiliğin sloganı hâline gelir ve Türk-İslâm sentezini formüle eder. Necip Fazıl Kısakürek ise muhafazakâr milliyetçiliğin bayraktarı konumundadır. Ona göre Türk, Müslüman olduktan sonra Türk’tür. Türk’ü Müslüman olduğu için sevecek bir milliyetçiliğin peşinden giden Necip Fazıl Kısakürek’in 1943’te çıkarmaya başladığı Büyük Doğu bir cazibe merkezi olmuştur. Dergi, 1940’ların ortalarından itibaren muhafazakâr milliyetçi hareketlenmeye yön vermiştir.


İkinci Cihan Harbi’nin ardından muhafazakâr milliyetçilik dönüşmüştür. “Tüm Türkler Müslüman” denilmiştir. Anadoluculuk yerine Turancılık ekseninde Türk-İslâm sentezine gidilebileceği fikri öne çıkmaya başlamıştır.


FARKLI YORUM

Ahmet Ağaoğlu’nun temsil ettiği liberal milliyetçilikte her milletin özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkı vardır. Ağaoğlu, milleti millî şuurun temelini ortak dil, din, edebiyat ve ortak tarih temelinde tarif eder. Milleti birey ve devleti birbirine bağlayan ortak payda olarak niteler. Ağaoğlu’na göre devlet, millî şuurun etik temellerini oturtmakla yükümlüdür. Birey, toplumun ve milletin ayrılmaz bir parçasıdır. Devletin en önemli sorumluluğu da bu noktada ortaya çıkmaktadır. Devlet, birey ile toplumu bağlayacak ve var olan aidiyet hissini somut kılacaktır. Liberal milliyetçilik, Ağaoğlu gibi önemli bir teorisyene rağmen toplumda karşılık bulmamış, ileri gidememiştir.


Etnik milliyetçilikte ise doğuştan, fıtri bir topluluk fikri ön plandadır. Burada birey, milletini kendi iradesiyle belirleyemez. Nerede olursa olsun birey, etnik anlamda bağlı bulunduğu topluluğun üyesidir.


HÜSEYİN NİHAL ATSIZ HAKİKATİ

Etnik milliyetçiliğin belirmesi ve ideoloji haline gelmesinde 3 ismin önemli payı bulunmaktadır. Bunlardan ilki Hüseyin Nihal Atsız’dır. O, 1931-1932 döneminde yayımladığı Atsız Mecmua’yla adını duyurmuştur. Atsız’a göre tüm Türkler bir ırktan olup hangi koşullarda bulunursa bulunsunlar geleneklerini unutmamalıdırlar. Yine Atsız, 1933’te çıkardığı Orhun adlı dergiyle de ses getirmiştir. Atsız’a göre millet mefhumu önemlidir ve her ülke ya da toplum için ayrı anlam ifade eder. Atsız için bir tek Türk milleti vardır. Türk olmak için belli başlı şartlar vardır. Evvela “kan” ardından “dil” ardından “dilek” Türk olmalıdır. Atsız için kan veya ırk birliği en önemli öğedir. Menfaat birliği savının manası yoktur. Atsız/ın milliyetçilik anlayışı irredentisttir ve bu irredenta Türk milletinin ülküsü olmalıdır. Atsız’a göre her milletin bir ülkü gereksinimi vardır. Türk milletinin ülküsünün adı da ‘Türk Birliği’dir.


Etnik milliyetçiliğin önde gelen temsilcilerinden biri de Reha Oğuz Türkkan’dır. Türkkan, Ergenekon adlı dergisinin künyesinde “Türk ırkı bütün ırklardan üstündür” ifadesini kullanmıştır. Ergenekon’u takiben yayımladığı Bozkurt adlı dergiye ise hayat hakkı tanınmamıştır. Bunun üzerine Türkkan, Gökbörü adlı bir başka dergi çıkarmaya başlamıştır. Türkkan, ırk ve millet kavramlarını ayrı ayrı ele almıştır. Ona göre millet daha kapsayıcı olan ırkın bir parçasıdır. Türk milleti, Tur ırkının temsilcisidir. Türk ise Tur ırkına üye, Türk dilini konuşan, Türk harsını taşıyandır. Türkkan ırk ve kanı milletin temeli olarak görüp bu konuda Atsız kadar katı değildir.


Üçüncü isim Rıza Nur ise millet ve milliyetçilik konusunda kanı yani ırkı ilk plana almaktadır. Hatta bu konuda o kadar ileri gitmektedir ki milleti kültüre bağlayanların dahi ırk ve kan bakımından Türk olmadıklarını belirtir. Ona göre devletlerin batmasının nedeni dahi “yabancı kan”dır. Yani yabancı kan taşıyan yöneticilerdir. Göktürkler, Selçuklular ve Osmanlılar yabancı kanı taşıyan elitlerden ötürü yıkılmıştır. Nur, irredentizmi Türk milliyetçiliğinin etkin bir etmeni olarak değerlendirir. Bu yaklaşımına göre Türk milliyetçiliğinde 3 öğe belirleyicidir. Bunlar Turancılık, Pan-Türkçülük ve Anadoluculuk’tur. Turancılık ve Pan-Türkçülük birleşerek her yerde Türkleri oluşturan ortamı yaratırken Anadoluculukla da Anadolu Türklerini en üstün olarak nitelenmiştir. Rıza Nur, Anadoluculuk yaklaşımını benimserken bunun getirdiği sınırlamanın milliyetçiliğin etkisini zayıflatacağını bu yüzden en yaşanabilir olanın ırksal Türkçülük olacağını öne sürmüştür.


Bu yazımda 1908-1950 döneminde etkin olan milliyetçilik anlayışlarını ana hatlarıyla ortaya koymaya çalıştım. Devlet eliyle ikame edilmeye çalışılan milliyetçilik anlayışından söz ettim. Buna karşı ortaya atılan görüşleri ve argümanları sıraladım. Milliyetçiliğin teorik temellerini ve mefhumlarını açıkladım. Gelecek yazımda da milliyetçiliğin siyaset sahnesinde görünür hâle gelmesi, topluma hızla tesir etmesi ve ülkenin yönetiminde etkili olmasının serüveninden bahsedeceğim. Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.

Comments


bottom of page