top of page

İhtilale Günler Kala… (3)

Güncelleme tarihi: 6 Eki 2023

O akşam, televizyondaki haberde İlhan Adana’daki olayları planlayan ve yöneten kişi olarak anlatılmış, haber evdeki herkeste tam anlamıyla bir şok etkisi yaratmıştı. Uzunca bir süre kimsenin ağzını bıçak açmadı. İlhan bir çıkış yolu bulmaya çalışıyordu. Ebe Seher’e dönüp “Seher Abla benim bu olaylarla bir ilgim yok, sana sıkıntı yaratacaksam hemen şimdi evden çıkar gideriz.” dedi. Ebe Seher, tedirgin olmasına karşın “Konuşma öyle! Kalın kalabildiğiniz kadar” diyerek özellikle Necla’yı sakinleştirmek istedi. İlhan hemen söze girdi. “O zaman abla, yarın sabah Sıtma Savaşa git Sanem’i bul, onun buraya gelmesini istediğimi söyle, yarın senin köy günün bizimkilere git durumumuzun iyi olduğunu söyle ama sakın burada kaldığımızı söyleme” Necla koltukta İlhan’ın yanında oturuyordu, gözlerini bir noktaya dikmiş, gözlerinden tane tane gözyaşı damlıyordu. İlhan çatal bir sesle “Neclam, sana güzel günlerimiz olacak hep mutlu olacağız, huzur yuvamızdan eksik olmayacak diye söz vermiştim, sözümü tutamadım. Sana bugünleri yaşattığım için özür dilerim. Görünen o ki bundan sonraki günler iyi geçmeyecek. Eğer istersen…” deyince Necla eli ile hemen İlhan’ın ağzını kapattı “Sus, sakın o demek istediğin şeyleri aklına bile getirme. Ben senin yanındayım. Senin suçsuz olduğunu biliyorum. Bu yolun sonu nereye gider? Ne olur? Bilmiyorum. Ben seni beklerim, sen beni düşünme. Bu girdaptan çıkmanın yoluna odaklan, ben hep senin yanında olacağım” Ortamda duygusal bir hava oluşmuştu.

Şubat akşamındaki ayaz Çukurova’da olabildiğince heybetiyle esiyordu. Ebe Seher’in evindeki atmosfer tam anlamıyla ifade bile edilemiyordu. Onları izlerken Ebe Seher'in gözleri buğulanmıştı, onların bu samimiyetine imrenmişti.


Ertesi sabah Sanem geldi. Necla, Sanem’in gelmesiyle biraz da olsa kendine gelmişti. Onun yanında olması Necla’ya güven vermişti. İlhan Sanem’den birkaç kişiye haber götürmesini istedi. Necla da Sanem ile beraber çıkmak istedi, kısa bir tereddütten sonra Sanem kabul etmek zorunda kaldı. Necla ile alakalı herhangi bir durum olmadığını söyledi. Emniyetten bir arkadaşından Necla’nın bir sıkıntısı olmadığı bilgisi gelmişti.


Torosların üzerinden güneş nazlı nazlı göğe yükseliyordu. Çukurova’da insanlar bereketli bir telaşla doğan güne merhaba diyordu. İnsanlar tarla yolları , fabrika yolları , okul yollarında…. Hayat gayesindeki görev ve sorumlulukları ne ise onun için yola koyulmuşlardı ama yavaş yavaş gelen ihtilalin sesi daha duyulmaya başlanmamış, Çukurova insanı yine her zamanki gibi hayat gayesindeydi. Başören köyü Ceyhan’ın en uçta yer alan son köyü idi. Çevresinde yer yer ormanlar olan, toprakları yer yer kıraç ve sulak arazileri olan çiftçilik ve sezonda Biçerdövercilikle uğraşan çalışkan bir Yörük köyüydü. Köydeki Yörük aileler Karakoyunlu, Bahşiş, Hayta, Cırıklı Yörüklerinden oluşuyordu. O sabah jandarma İlhanların evine gelmişti. Hacı Mümin evin önündeki dut ağacının altında oturuyor, sigarasını tellendiriyordu. Yıllar sonra ilk defa sigara içmeye başlamıştı. Sigara dumanı ağzından öyle kahırlı çıkıyordu ki kim görse Hacı Mümin’in dertli olduğunu anlardı. Günlerdir uykusuz geçen geceler sonunda göz altları morarmış, omuzları biraz daha düşmüştü. Onu, bu olaylar çok sarsmıştı. Hacı Mümin sigarasını içerken oğlunu bu işten nasıl çıkarabileceğini düşünüyordu. Jandarmalık çok işleri olmuştu; ama bu olay siyasiydi. Bunun içinden çıkmak öyle kolay değildi. Az sonra, Jandarma aracı evin önünde durdu. Hacı Mümin jandarmayı görünce ayağa kalkarak aracın yanına doğru gitti. Yüzbaşıya selam vererek hoş geldiniz dedi. Komutan, hal hatır sorduktan sonra İlhan hakkında sorular sormaya başladı. Hacı Mümin, nerde olduğunu bilmediğini, aklının oğlunda kaldığını, günlerdir gözüne uyku girmediğini söyledi. Komutan hak hukuku bilen dürüst bir insandı. Kısa bir sohbetten sonra, karakola doğru hareket etti. Aradan çok geçmeden Ebe Seher girdi avluya. Hacı Mümin, Ebe Seher'in gelişinin farkında bile olmadı. Gözleri yine bir yere odaklanmış dalgın dalgın oraya bakıyordu. Ebe Seher “Hayrola Hacı Mümin Ağa, bu ne dalgınlık?” deyince irkildi Hacı Mümin, boş gözlerle baktı Ebe Seher’e ve damlalar gökyüzünden yeryüzüne canhıraş bir yarış içinde toprağa düşüyordu..


6 AY SONRA


1980 yılının sonbaharında yağan yağmur zamanlı yağmış Çukurova’nın toprağından adeta bereket fışkırmasına neden olmuştu. Yağmurlar ekinlerin canına can katmış, ekinler boy atmıştı. Karataş, Ceyhan, Yüreğir, Misis taraflarında ekin tarlalarından dolayı her yer yemyeşildi. Narenciye bahçeleri sarı, turuncu, yeşil renklerinin karmasıydı sanki. Ceyhan nehri tüm ihtişamıyla menderesler çizerek derin ve nazlı akıyordu. Cuma günlerinde, Adana şehir merkezi ve köy garajı daha bir kalabalık olurdu. Taşköprü’deki zirai ilaç satan dükkânlar gübre almak için gelen çiftçilerle doluydu. Mısır Çarşısındaki tuhafiye dükkânları köylerden gelen müşterileri için hazırlıklarını tamamlamış, dükkânlarının tereklerine yeni ürünlerini dizmişlerdi. Görünürde hayat normal seyrinde devam ediyordu etmesine ama sokaklar artık eski sokaklar değildi son bir aydır artık Türkiye eski Türkiye değildi; duraklarda aranan insanların resimleri, günlük gazetelerde toplu tutuklama haberleri ve arananların resimleri vardı. İnsanlar acaba bugün kimin resmi çıkacak diye merakla gazete alma peşindeydiler. Sokağa çıkma yasağının başlama saatine kalmamak için herkeste iş yetiştirme telaşı vardı. Başören Köyü de akşam olunca sessizliğe bürünüyordu. O günlerde köydeki evlerdeki tek konu ihtilaldi. Herkesin bir yorumu vardı, var olmasına ama derin bir çekince de vardı.


1980 yılının o sonbaharında Adana’ya orta boylu, sarışın, gözlüklü bir misafir gelmişti. Meslek hayatında ömrü sürgünlerde geçmiş Levent ASLAN, Adana Emniyetinde Siyasi Şubeye atanmıştı. Soğuk bir yapısı vardı. En önemli özelliği kimsenin onun ne yapacağını önceden kestirememesiydi. Aranan şahısları yakalama konusunda en büyük yeteneği empatiydi. Her zaman ilk sorusu “ben olsam ne yapardım?” olurdu. İstanbul’dan Adana’ya gelene kadar İlhan’ın dosyasını okumuştu. Dosya bitiminde “Evet Hacı Abi hadi bir açık ver bakalım” diye içinden geçirdi. Bundan sonraki süreç tam bir tavşan kaç tazı tut oyunu olacaktı. Zaman anını bekliyordu artık Adana’da, Levent ile İlhan’ın köşe kapmacasında Levent ya İlhan’ı yakalayacaktı ya da İlhan bir yolunu bulup yurtdışına kaçacaktı.


İlhan haberlere ilk çıktığı günden aylar sonra dışarı çıkmaya başlamıştı. Fark edilmemek için bazen Necla ile bazen de Sanem'le dışarı çıkıyordu. Kimlik kontrolüne takıldıkları zaman İlhan hemen askere yardımcı olmak adına herkesin kimliğini topluyor, askere ya da polise direkt veriyor eğer başaramazsa Necla’nın yardımıyla askerleri yanlış yönlendiriyordu. Birkaç kez bu taktik hayatını kurtarmıştı kurtarmasına ama zaman daralıyor, ara ara kapana sıkışacağı günlerin yaklaştığı hissine kapılıyordu. Ercüment zaman zaman bilgi getiriyor. Ankara’dan gelen son haberde, 10 güne hazır olmasını istiyorlardı. Kaçış psikolojisi insanı şüpheci bir ruh haline büründürüyordu ve her zaman tetikteydi.


Levent ASLAN'ın kendisini terminalden alan ekipten ilk isteği İlhan’ın oturduğu mahalleye gitmek ve onun yaşadığı sokağı görmek oldu. Terminalden Doğansemt’e kadar geçen sürede yol boyunca Levent ASLAN çevreyi gözlemledi. Bazen arabayı durdurup dışarı çıktı ve sağı solu izledi. Arabadaki genç polisler Levent ASLAN’ın yaptıklarına bir anlam veremedi. Mahallenin girişinde tekrar arabadan indi. Yolun solundaki kahveye girdi bir çay istedi. Çayını içerken bir taraftan çevreyi izledi bir taraftan da masadaki gazeteyi alıp okumaya başladı. çayı bitince masadaki küllüğün altına 50 kuruş bırakıp sessizce kalktı. Kahveden çıktıktan sonra yürümeye başladı. Ekip otosu, sokağın başında onu bekliyordu, mahalleli de onu uzaktan izliyordu. Ekibin yanına geldiğinde çevrede ne gördüklerini sordu. Hareketlenme adına bir cevap alamayınca “Hacı ağabeyler, dikkat sadece dikkat! Leyla gibi durmayın” deyip paketindeki son sigarasını yaktı. Biraz duraksayıp, yolun karşısındaki Karadağ bakkalına gitti bir paket Samsun aldı. Ekip hala ona bakıyordu. Daha yeni polis olan gençler hala onun ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyor, kendi aralarında konuşuyorlardı. Levent ASLAN arabaya binince ekip otosu sokağın diğer ucuna doğru hareket etti. İlhan’ın evinin önüne gelince araba durdu. Levent ASLAN arabadan indi, kendi kendine “Hacı abi sen akıllı adamsın ama açık vermek zorundasın. Kaçmak için çok elverişli bir evin var. Ara sokaklarda, mahallenin girişinde güvendiğin adamları koymuşsun. Lakin adamların acemi. Onlardan biri beni, doğru sana götürecek ama bu şanslı kim onu bulmam lazım. Bu kovalamacada kim İsmail, sen mi yoksan ben mi?” İlhan’ın komşusu Hatice Kadın bahçeden Levent ASLAN’ı izliyordu. Levent ASLAN, İlhan’ın mahallede çok sevildiğini anlamıştı malum ya kimse sevdiği bir insanın açığını vermezdi. Bu sevgi aslında onun işini bayağı zorlaştıracaktı…



Comments


bottom of page