top of page

İhtilale Günler Kala… (1)

Güncelleme tarihi: 28 Ağu 2023

Adana’da Şubat ayı biraz soğuk geçer, sabahları keskin bir ayaz olur. Toroslarda kar fazla ise Şubat ayazı bir kat daha sert olurdu. Bu ayazdan en çok çiftçiler korkardı. Mahsullerini don vuracak korkusu, tetikte geçecek gecelerin habercisi olurdu. Adana o gün yine ayazlı bir Şubat sabahına uyanmıştı. Doğansemt mahallesi, Adana’nın Kozan, Yumurtalık, İmamoğlu ve diğer ilçelerinden gelen ve bir ayakları köyde olanların gecekondu mahallesiydi. Meral Sokakta hayat yine sessiz sedasız seyrinde devam ediyordu. Meral Sokak yolu bile olmayan, yağmur yağdıktan sonra çamurdan geçilmeyen, yazın ise tozu eksik olmayan bir sokaktı. Yan yana dizilen, kapılarının önünde küçük bahçeler olan çatısız evlerdi.

Meral Sokaktaki bir evde ise farklı bir tedirginlik vardı. Yeni evli olan çift çocukluktan sevmişlerdi birbirlerini. İlhan ile Necla... Onların evindeki tedirginlik geçim derdinden çok hayatta kalma mücadelesi idi. İlhan, Çukurova Üniversitesi Mühendislik Fakültesinde Makine Mühendisliği son sınıf öğrencisiydi, bunun yanında öğrenci hareketinin Üniversite başkanıydı. Daima göz önünde olan bir öğrenciydi. Sürekli göz önünde olması onun için riskliydi, bunun farkındaydı; ama idealleri ve inançları, İlhan’ın büyük bir mücadelenin içine girmesine neden olmuştu. Onun öğrenci hareketinde lider pozisyonunda olmasından dolayı en çok rahatsız olan Necla’ydı; İlhan’ı her uğurlayışının ardından eli daima yüreğindeydi. Kıbrıs Barış Harekâtının ardından ülkede her geçen yıl tansiyon biraz daha yükselirken, 1980 yılı siyasi ölümlerin en yoğun olduğu yıldı. Her gün Ülkücü-Devrimci ayrımı artık olmaksızın 40 – 50 kişi siyasi cinayete kurban gidiyordu. İlhan çok temkinliydi. Evden her sabah çıkışında da, her akşam eve dönüşünde de farklı bir yol kullanıyordu. Belirli bir güzergâhı yoktu. Sokağın başında sevdiği bir aile olan Maraşlı Kemallerin evi vardı, sokağın sonunda ise Ankaralı Tahir’in evi vardı; pusu ihtimaline karşı olası bir gariplikte hemen haber geliyordu.


İlhan ile Necla, o sabah kahvaltılarını yapıyorlardı. İlhan belli etmemeye çalışıyor ama Ankara’dan hiçte iyi haberler gelmiyordu. Bir darbeden bahsediliyordu ya ne zaman olacağı konusunda kimsenin net bir bilgisi yoktu. Üniversite artan şiddet olayları yüzünden kapalıydı ve ne zaman açılacağı konusunda bir tarih yoktu. İlhan karşıt grupların hedef tahtasına oturtulmuştu. O taraftan gelen ihbarlar da hiç iyi değildi. Nedense Ankara’daki arkadaşları ile dönem dönem yaptığı toplantılarda dikkatli olma konusunda hep uyarılıyordu. İlhan bir yandan kahvaltısını yaparken bunları düşünüyordu düşünmesine ama İlhan’ın hayatından en çok Necla endişeliydi. Yine de ağzını bıçak açmıyordu sevdiği adama karşı. İlhan, “ne yapmak lazım? diye içinden düşünürken bazı arkadaşlarının tek çarenin Almanya’ya geçmesi telkinlerini düşünüyordu. Yurt dışına çıkma konusu mantığına yatmaya başlamıştı aslında ama ne zaman ve nasıl? Bununla ilgili olarak Ercüment ile bir araya gelip konuyu enine boyuna konuşmaları lazımdı.


Bir ara gözü mutfaktaki Necla’ya takıldı, durgun bir şekilde onu izlediğini fark etti. Telaşla çalan kapı sesi ile kendine geldi. Hemen sofradan kalkıp, yan pencereden kimin geldiğine baktı. Gelenin Ercüment olduğunu görünce işkillendi. Onca yıllık dostluklarına rağmen Ercüment hiçbir zaman evine gelmemişti. Kapıda bekleyen Ercüment’in yüzü kireç gibiydi. İlhan anlamıştı “yine bir olay var” dedi içinden. Ercüment selam verip içeri girdi. Necla, kahvaltı yapmak isterse bir şeyler hazırlayabileceğini söyledi ama Ercüment istemedi. Biraz duraksadı ve “Eğitim”den Cahit’in öldürüldüğünü söyledi. Cahit’i, sabah erken saatlerde Güney Sanayi işçilerinin durağında çapraz ateşe almışlardı. Servis bekleyen işçiler ilk müdahaleyi yapmış ancak Cahit hastaneye yetiştirilemeden yolda ölmüştü. Mutfakta, kirli tabakları tezgâha koymakta olan Necla haberi duyunca, elindeki tabakları yere düşürmüştü. İlhan hızla mutfağa koştu. Necla donuk bir şekilde duvara bakıyordu. Çok iyi tanıyorlardı Cahit’i. Hem İlhan ve Necla’nın komşu köylerinden hem de ikisinin İlkokuldan sınıf arkadaşlarıydı. Üstelik Necla çok severdi Cahit’e takılmayı. Sınıf öğretmenleri olan Tekin hocanın kızı Sema’yı seviyordu. “Sen meraklanma, kaçıracağız onu” diyerek kızdırdığı anlar aklına geldikçe Necla’nın ağlaması daha da artmıştı. İlhan bir yandan Necla’yı sakinleştirmeye çalışıyordu bir yandan da Cahit’in cenazesini düşünüyordu. Ercüment’e cenazenin nereden kalkacağını bilip bilmediğini sordu. Ercüment Asri mezarlıkta öğle namazına müteakip defnedileceğini söyledi. Necla “ben de geleceğim” dedi, gözyaşlarını silmeye çalışarak sandalyeye oturdu. İlk şoku atlattıktan sonra “evi toplayıp hemen çıkalım” dedi.


Necla hazırlanırken, Ercüment ile İlhan köşede kısık sesle konuşmaya başladılar. Ercüment, durumun hiç de iyiye gitmediğini söyledi. Ancak Ercüment daha kötüsünü sona saklamıştı bir ara Necla’nın dinleyip dinlemediğini anlamak için bakındı. Kötü haber ise İlhan’ın da öldürülecekler listesinde adının olmasıydı. Bundan sonraki sürecin çok zorlu geçeceğini, çok dikkatli olması gerektiğini söyledi. İlhan, Ercüment konuşurken hiç konuşmadı sadece dinledi. Evini biliyorlardı, artık neyin ne olacağı belli değildi ve Adana siyasi cinayetlerin en yoğun olduğu illerden biriydi. 1980 Şubatında sokaklarda değerlerin bir savaşı vardı. Bu savaşta herkes kendince bir konum almıştı ve hemen herkesin ağzında 'bir gün elbet kendi fikirlerinin iktidar olacağı, böylelikle özlenen güçlü Türkiye'nin yeniden doğuşunu sağlayacakları' vardı.


Ercüment, kabanının iç cebine sakladığı karşı tarafın gazetesini gösterdi. Manşetin hemen altında İlhan’ın resmi vardı “hesap soracağız” diye başlık da atmışlardı. Devamında ise Adana’daki siyasi cinayetlerin mimarı olduğu yönünde ifadeler yer alıyordu. İlhan birden ‘kahretsin’ dedi. Gergin bir ifade yüzünde belirmişti, hemen gazeteyi Ercüment’e uzattı. Necla görmeden saklamasını istedi. İlhan üzerini değiştirmek için Ercüment’in yanından ayrıldı. Üzerini giyinirken, yastığının altında olan silahını aldı. Dedesi Kadir İlhan Beyin emaneti olan tabanca. Dedesi, Osmanlı döneminde Adana’daki en hızlı ittihatçilerdendi. 1916 model Steyr tabancası ile Osmanlı Rus Harbine ve Milli Mücadeleye katılmıştı. Yılların eskitemediği tabanca artık torun İlhan’ın belindeydi. İlhan dedesinin bir konuşmasında sinirlenince “İttihatçılar ölür, ittihatçılık ölmez” sözlerini şimdi daha iyi anlıyordu.


Ercüment’in arabası ile mahalle aralarından cenazenin defin olacağı asri mezarlığa gelmişlerdi. Ortalık mahşer yeriydi, insanlar akın akın sloganlar atarak asri mezarlığa doğru geliyordu. Polis güvenlik önlemi almıştı. Sivil ve resmi polisler her köşe başını tutmuşlardı. İlhan, Necla ve Ercüment mezarlığa girdiklerinde hareketlenme oldu. İlhan, Necla’yı kadınların yanına bırakıp, cenaze hazırlıklarını kontrol etmeye koyuldu. Cenazede herkes İlhan’ın nasıl bir konuşma yapacağını konuşuyordu ancak hiç kimse İlhan’daki bu sessizliği anlamlandıramadı. Birkaç kişiyi yanına çağırdı. Hızla yanına gelen iki genç, kısa bir süre sonra emir almış asker gibi koşarak yanından ayrıldılar. Necla’nın gözü ise İlhan’daydı, sürekli onu takip ediyordu. Adana’da son günlerde iyice artan gerginliğin, yüzünü Nemrut heykeli gibi taşa dönüştürdüğü emniyet müdürü İlhan’ın yanında geldi. Kentin daha fazla huzursuzluğu kaldıramayacağını belirten emniyet müdürü, herhangi bir taşkınlık olmaması için uyarı yaparak olayın araştırıldığı hakkında bilgi verdi. İntikam almaya kalkmamalarını söyleyerek, katilleri yakalayacaklarına dair söz verdi ama Adana’yı huzursuz günlerin beklediğini herkes biliyordu. Emniyet Müdürü ayrıldıktan sonra İlhan hiç boş kalmadı, herkes bir şeyler söyleyip yanından ayrılıyordu. Ercüment ile ara ara konuşuyor, başsağlığı için gelenlerle tokalaşıyor, bir yandan da Cahit’in annesi ve babasının yanında durmaya çalışıyordu. İlk iki oğulları derede boğulduktan 8 sene doğan, hayata tutunmalarının tek nedeni olan oğulları Cahit’i de kör bir pusuda kaybetmişlerdi.


O kalabalık esnasında bir ara Necla ve İlhan göz göze geldiler. İlhan Necla’nın ne demek istediğini bakışlarından anlamıştı. Asri mezarlığın girişindeki sessizliği bozan bir kadın çığlığı oldu. Herkesin içini parçalayan çığlık, Cahit’in kız kardeşi Gülsüm’den geliyordu. Necla hemen Gülsüm’ün yanına koştu. Gülsüm Necla’yı görünce sıkı sıkıya sarıldılar. İki çocukluk arkadaşı ve sırdaşı Necla ve Gülsüm ağlıyorlardı. Cahit’in Sema’ya olan aşkının dedikodusunu yaparkenki o çocuksu mutlulukları, kahkahaları artık mazi olmuştu. İkisi elele tutuşarak yere çömeldiler. İlhan Gülsüm’ün olduğu tarafa hiç bakmak istemiyordu. Ya Gülsüm onu suçlarsa ne cevap verebilecekti ki. Cahit, köyde teravih çıkışında otururlarken “Gardaş senin yolun, benim yolumdur, ucunda ölüm olsa bile” derken Gülsüm’ün bu ‘iki deli neden bahsediyor acaba?’ diye izlediği an aklına geliyordu. O gün Gülsüm’e şaka gibi gelen “ucunda ölüm olsa bile” şimdi gerçeğe dönüşmüştü.


Necla Gülsüm’ü teskin bile edemiyordu. Ne yapacağını bilemeden sıkıca kenetlenmişti. Gülsüm’ün elinden tutuyor ara ara Gülsüm’ün başörtüsünü düzeltiyordu. Bir ara Necla’nın gözü İlhan’a takıldı. Yanına sırtı dönük, uzun boylu birisi gelmişti; onunla bir şeyler konuşuyorken rengi iyice solmuş montundan çıkardığı gazeteden bir şeyler göstermeye başladı. İlhan kaşları çatık bir şekilde elindeki gazeteye bakıyordu. Necla kötü bir şeyin olduğunu hissetti ve İlhan’ın karşısındaki uzun boylu adam nedense hızlı bir şekilde gazeteyi cebine koydu ve hemen yanından uzaklaştı. Necla bu durumdan iyice şüphelenmişti. “İlhan bir şeyler saklıyorsun” dedi, olduğu yerden kalktı. Kalabalığın arasında İlhan'la konuşmak istedi; ama İlhan hiç boş kalmıyordu, çevresindeki kalabalık dağılsın diye biraz beklemek istedi. Çevresine bakınırken, arkasında bulunan birkaç kişinin konuşmasına kulak misafiri oldu “İlhan’ın gazetede fotoğrafı çıkmış, durum çok ciddi. Üzerimize geliyorlar.. Bir çıkış yolu bulması lazım.. Allah yardımcısı olsun, yeni de evlenmişti..” Necla bu sözleri duyunca beyninden vurulmuşçasına dondu kaldı.

-“İlhan'ın fotoğrafı”

-“Yeni evlendi”

konuşulan kelimeler beyninde yankılanıyordu. Kafası bu cümlelerle allak bullak olduğu sırada birisi onu kolundan tutunca kendine geldi. İstemsizce yan tarafına bakınca onu kolundan sertçe tutanın Sanem olduğunu gördü. Ne yapıyorsun der gibi baktı Necla bir an…


 

haftaya ikinci bölümde buluşmak dileğiyle


Comentários


bottom of page