top of page

Üçüncü Dünya Savaşına Doğru İsrail-Filistin Savaşı

Güncelleme tarihi: 13 Eki 2023

Filistin’in bağımsızlık mücadelesini Yaser Arafat önderliğinde yıllarca yürüten Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Batı Şeria kısmında hakimiyetini sürdürürken Mısır’daki mülteci kamplarında büyüyen genç Filistinliler ile son derece küçük bir alanda bir adeta açıkhava hapishanesini andıran Gazze şeridinde yaşayanlar ise Hamas’ı tercih ettiler.

Görünüşte FKÖ’nün seküler yaklaşımı ve Hamas’ın İslamcı profili dikkat çekiyor olsa da Hamas 1987’deki kuruluşunun ardından hem Gazze’de abluka altında yaşayanların hem de Gazze’nin yanı başında Mısır’daki mülteci kamplarında yaşayanların yükselen tepkileri ve Müslüman Kardeşler örgütünün tazyikiyle şiddet eylemlerindeki dozu gün geçtikçe arttıran, bir süre sonra da “ordu” konumuna gelmesini sağladı. Her ne kadar ordu diye tanımlasak da Hamas birlikleri ya da tugayları İsrail ile olan çatışmaları genellikle “füze saldırıları” ve "canlı bombalar" ile gerçekleşmekteydi. Bu saldırılara da İsrail “demir kubbe” adını verdiği savunma sistemiyle büyük ölçüde engelleyebiliyordu.


Ancak hem füze saldırılarının sivil alanlara düşerek yarattığı can kaybı hem de Hamas’ın canlı bomba eylemcilerinin genellikle İsrail askerlerine değil sivil halkın ve hatta çocuk servislerine bile intihar saldırıları gerçekleştirmeleri Filistin’in haklı davasına zarar vermekte ve Hamas'ın meşruiyetini sorgulanmasına neden olmaktaydı..


Hatırlanacağı üzere İsrail devletinin kuruluşunun ardından özellikle Avrupa’da Filistin’e karşı yükselen sempati 1972 Münih olimpiyat oyunlarında Filistinli militanların İsrailli sporcuları rehin almaları ve ardından öldürmeleri ile İsrail'in psikolojik savaşta da Filistinlilere karşı üstünlüğü ele geçirmesini sağladı. İlerleyen yıllarda Arafat’ın silahlı yöntemler yerine “taş” kullanılarak sadece askerleri hedef alan “intifada” hareketi ile Filistin yeniden “mazlum” olduğunu dünyaya kabul ettirebildi.


Lakin dünyanın herhalde ABD hariç tüm ülkelerinin Filistin halkının “mazlum” olduğu ve sistematik şiddete uğradığı gerçeğini kabul etmelerine rağmen bir arpa boyu yol alınamamış olması üstelik İsrail’in sürekli Arapların yaşadığı bölgelere düzenli bir şekilde Yahudi yerleşimcileri, Müslümanların evlerine zorla el koydurtarak işgal etmesi terör yapılanmalarının da iştahını kabarttı.


7 Ekim Cumartesi günü Hamas’ın İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından İsrail’e yönelik başlatılan “Aksa Tufanı” operasyonu da artık patlama noktasına gelen Gazzelilerin maalesef doz aşımı yaptığı bir çıkarma oldu. İsrail ordusunu gafil avlanmış bir pozisyonda izlediğimiz görüntüler ilk bakışta İslamcı cenahın zafere yürüyüş tamtamlarını çalmaya başlamasını sağladı. Fakat hem istihbarat teşkilatı MOSSAD’ın etkin yapısı hem de İsrail ordusunun manevra kabiliyetinin yüksekliği aşikarken, saatlerce sessiz kalıp, 1.000’den fazla askerinin ve vatandaşının ölümünü seyretmeleri ciddi kuşkular uyandırıyor. Her ne kadar ülkemizdeki İslamcı cenah, İsrail halkının uzlaşma yanlısı demokratik talepleri gibi konularla ilgilenmese de İsrail’de son yıllarda Netanyahu’nun Müslümanlara zulüm politikalarına tepki yükselerek hükümeti kilitleme noktasına gelmişti. 74 Yaşındaki Benjamin Netenyahu tam da iktidarı kaybetmek üzereyken bir “can simidi” gibi Hamas operasyonunun başlamış olması da garip bir tesadüf.


Üstelik Hamas’ın İsrail askeri noktalarına gerçekleştirdiği saldırı gayet normal karşılanabilecekken, yaşanan ölümlerin çoğunun birçoğu İsrail dışından gelmiş olan Rock Festivaline katılanlar ile sokaklarda güvenli bölgelere kaçmaya çalışan sivillerden olması Hamas’ın kime hizmet ettiğini de sorgulatıyor insana. Netenyahu’nun bu saldırıya cevap olarak Gazze’yi tüm dünyanın gözü önünde yerle bir etmeye kalkması ve bunun karşısında Arap ülkelerinin her zamanki gibi üç maymunu oynamaları da ayrı bir garabet. Yanı başlarında yaşanan katliamlara karşı her zaman olduğu gibi duyarsız tavırlarını sürdürmeye devam ediyorlar. İlginçtir ki sadece din bağı değil kan bağı da bulunan kardeşleri açlıkla ve katliamla sınanırken kendileri lüks harcamalarına yenilerini ekleyebiliyor. “Cristiano Ronaldo”lu futbol liglerinin zevkini çıkarıyorlar.


Bölgede aktif gözüken bir ülke daha var ki onun durumu daha da enteresan. İran, hem kendi içinde yaşadığı iç karışıklıkları bastırmak için sürekli İsrail kartını öne sürerek, Lübnan Hizbullah’ı üzerinden bir vekalet savaşı verdiriyor. Kendini bir nevi Filistin’in hamisi konumunda göstermeye çalışsa da İran yalnızca Filistinlilerin akan kanından beslenerek iç siyasi ve ekonomik krizi karşısında perdeleme aracı olarak kullanıyor. İsrail’in 2. Karabağ savaşı sırasında Azerbaycan’a verdiği kuvvetli destek de İran’ın Lübnan üzerinden İsrail’e karşı yürüttüğü vekalet savaşına karşılık İsrail'in de İran’a karşı Güney Azerbaycan üzerinden bir vekalet savaşı için plan yaptığı emaresi beliriyor. Bölgede çatışmaların yoğunlaşması, pandemi döneminde yeniden dizayn edilmeye çalışılan dünyada üçüncü dünya savaşının ayak seslerinin daha fazla hissedilir hale gelmesine neden olmakta. Türkiye için en doğrusu Şeyh Edebali’nin altın öğüdünde olduğu gibi çatışma yaşanan ülke yönetimlerine “insanı yaşat ki devlet yaşasın” prensibini dikte ettirmek olmalıdır. Yoksa yeni bir veya birkaç göç dalgası daha yaşayarak ülkemizin sosyo-kültürel yapısında endişe verici bozulmalar ve nihayetinde çatışma ortamına zemin oluşturacaktır.


Arap dünyasında hal böyleyken, bir not daha düşelim ki Doğu Türkistan’da da aynı Gazze’de olduğu gibi bir açıkhava cezaevi uygulaması altındaki Uygur Türkleri için kılını kıpırdatmayan Türkiye’deki İslamcılar “Mehmetçik Gazze’ye” sloganları atma aymazlığında bulunabiliyorlar. Sorsanız Müslümanları kurtarmak için Türk ordusunun Gazze’ye gitmesi gerektiğini söylerler. Peki Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri Müslüman değil mi? Myanmar’da ordu tarafından yıllardır acımasızca katliama uğrayan Arakanlılar ne olacak, onlar da Müslüman değil mi? Ya da Müslümanlar arasında sınıf farkı mı var? Anlaşılan o ki bizim İslamcı cenahımız Arap olmayan Müslümanları herhalde ikinci sınıf/köle(gulam) olarak görüyor olsalar gerek. Fatih Altaylı’yı sevmem ama çok doğru söylemiş, önce “kendileri gitsin”.


Birilerine iyi kavratmak gerekir ki Türk milletinin ve ordusunun tavrı Araplara hizmet etmek değil, dünyanın neresinde olursa olsun, etnik menşei ne olursa olsun her “mazlum”un yanında olmaktır.


Bağımsız Filistin, Doğu Türkistan ve Arakan temennisiyle sağlıcakla kalın...

1 comentário


Convidado:
20 de out. de 2023

Bu İsrail'e kim dur diyecek? Hamas'ın sivilleri öldürmesini ben de kınıyorum ama Müslüman devletler sessiz. Müslümanlar ise cami çıkışı tekbir getirip, kahrolsun diyerek sadece durumu geçiştiriyorlar. Değişen birşey de yok. Yine katliam, yine binlerce Filistinli şehit...

Curtir
bottom of page