İnsanoğlunun, öleceğini bilerek yaşayan yegane canlı olduğu ifade edilir. Bunun yanında insan eylemlerindeki amaçlara bakınca aynı insanoğlunun sürekli kalıcı olmayı düşünen, bilinçaltında ebedi olma yazılımına sahip bir varlık olduğu düşünülebilir. En basitinden bir yapı bile inşa edince üzerine hemen imza atar, ya da ismini kazır, hiçbir şey yapmamış ise bile bir ağaca ya da kendinden uzun yaşayacağını, kalıcı olacağını bildiği bir yüzeye kendinden bir iz bırakır. Fikrimce öleceğini biliyor olmanın tezahürü bu olsa gerek.
Bizim kuşağımız babalarından çok fazla sevgi ifadesi sayılacak davranış görememiştir. Bunun altında da, onların da kendi babalarından neredeyse hiç sevgi davranışı görmemiş olmaları yatmaktadır. Bu sevgi belirtmeme tutumunun temelinde ise coğrafyamızda uzun yıllar boyu sürmüş olan savaşların etkisi ile ortaya çıkmış ve aslında milletimizin yüce gönüllüğünün tezahürü olan bir kaygı yatmakta imiş. I. Dünya Savaşı ve akabinde ülkemizin işgali ve nihayetinde Türk varlığının bu coğrafyada kalıcı olduğunun dünyaya ilanı olan Kurtuluş Savaşı süreçlerinde pek çok çocuk yetim kalmış. Savaştan salimen dönen o yüce gönüllü insanımız da etrafında yaşayan pek çok yetimin gözü önünde, aslında onlar ve yarınları için canını vermeye gittiği –canından öte sevdiği- çocuklarına sevgisini göstermeyi bir ayıp addederek çocuklarına muhabbetini gizlemişler. Sonuçta kuşaktan kuşağa bu yüce gönüllü davranış – her iyi niyetli yaklaşımın muhtemel akıbeti olarak- yanlış anlaşılarak babaların çocuklara sevgisini göstermemesi gerektiği şeklinde yorumlanmış. Muhtemelen bazılarının da işine gelmiştir böyle yaşamak. Şükürler olsun ki günümüzde babalar çocuklara sevgilerini gösterebilmekte epey bir mesafe almış bulunuyor.
Aslında bu satırları kaleme almaya çalışmamın da temelinde çocuklarıma olan sevgimin büyüklüğü ve bir gün ölecek olduğumu bilmenin çaresizliği yatmakta. Yazabildiğim kadarıyla kendi çocuklarım olan Furkan ve Kaan’ın şahıslarında milletimin oğullarına ve kızlarına kendi hayat deneyimim çerçevesinde hikayemden edindiğim dersleri anlatmaya çalışmak muradındayım. Ne kadar becerebileceğimi hiç kestirememekle birlikte temelde niyetim bu minval üzeredir.
Denememiş olmak başarısızlığı garanti etmektir.
Bunu dediğim için coğrafyamızın habis bir hastalığı olan küçük görücü bakışlara maruz kalacağımı, “anlatılacak ne yaşadın ki” türevi sözlere hedef olabileceğimi öngörerek
“Beni hor görme kardeşim,
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz.
Sen gümüşsün ben sac mıyım?”
diye ötelere seslenen Aşık Veysel’in güzel deyişini temel bir düstur olarak buraya bırakayım ki hepimizin ayrı hikayeleri, tercihleri ve kapasiteleri olan aynı değerde varlıklar olduğumuzu belirtmiş olayım.
Hepimiz bir ana kuzusuyuz.
“Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.”
diye ne de güzel söylemiş Türkçenin huzurunda imana geldiği yüce ozanımız Yunus Emre.
Ülkemin ve milletimin geleceğinde önemli katkılarının olacağını ümit ettiğim ve duamın da bu yönde olduğu kıymetli yavrularım;
Tüm yaratılmışlar aynı değerde yaşama hakkına sahip ve eşit derecededirler. Kimse bir başkasına yaptığı iş, sahip olduğu mal, para veya unvan, bulunduğu görev, içine doğmuş bulunduğu aile, coğrafya vb. gibi varlığının özünden kaynaklanmayan hususiyetleri sebebiyle üstün değildir.
Toplumumuzun yaşadığı bütün sorunların temelinde ben öteden beri, kişilerin birbirlerine varlıklarının asli unsuru olmayan bu arızi eklentilerini varlıklarından daha değerli görerek, kendisi ile aynı şartta bulunmayanı tahkir etme dürtüsünden kaynaklandığını düşünürüm.
Diğerini küçük görme yahut aşağılama refleksinin temelinde ise kendi eksikliklerinin farkında olma veya kifayetsizliğini gizleme dürtüsü olduğunu zannediyorum.
Bu sebeple canımdan özge canlarım olan kıymetli yavrularım sizlere naçizane tavsiyem hiçbir canı küçük görmeyin. Ama bu yetmez! Kendinizin de hiçbir ortamda küçük görülmesine müsaade etmeyin.
Katlandığınız tutumlar hayatınızın standardını belirler.
Ve hepsinden de önemli olan bir şey var ki o da hayatı güzel yaşayın. Vakit geçip de insan kendi kendine sormaya başlayınca ben ne yaşadım diye verecek güzel cevaplarınız olsun. Anı iyi değerlendirin, kaliteli vakit geçirin. Her gününüz bir öncekinden daha güzel, daha verimli, daha kaliteli olsun ki o sorgulama anına geldiğinizde içinizde keşkeler olmasın. Ne de olsa hiçbirimiz bu dünyada baki değiliz.
Dilerim ki; Yüzleriniz hep gülsün! Allah’a emanet olun.
Comentarios